Bilgi Talep Formu

Covid-19'un Şafağında: "İnsan Çağı"

Kurucu Ortağımız Ahmet Güler blogunda, Covid-19 pandemisinin yeniden hatırlattığı insanın teknolojik devrimler karşısındaki anlam arayışını ele aldı.
blog image

İçinden geçtiğimiz zamanın ruhuna 100 yıl öncesinden bir mesaj bırakan Rus yazar Lev Tolstoy; ‘Zor zamanlar geçiriyorsanız, sevdiklerinizi kaybetmekten dolayı acı çekiyor ya da gelecekten korkuyorsanız, hayatın sadece şimdiki zamandan mevcut olduğunu aklınızdan çıkarmayın, tüm düşünce ve hatıralarınızı şimdiki zamana yöneltin. Böyle yaptığınız takdirde, geçmişe ait tüm acılarınız, geleceğe dair tüm endişeleriniz yok olur gider, mutluluğu ve özgürlüğü duyumsarsınız’ der.

Tolstoy’un dünya edebiyatına kazandırdığı en önemli eserlerinden Savaş ve Barış romanında ise tam tamına 529 karakter çıkar karşımıza. Her biri sevabıyla günahıyla nev’i şahsına münhasır, özerk birer şahsiyettir.

Aynı duruma Çehov ve Dostoyevski romanlarında da rastlarız. İnsan ruhu tüm dehşet ve ihtişamıyla gözlerimizin önüne serilir. Ruhlarda olup biten iç hesaplaşma öylesine büyüleyicidir ki, dış dünya bütün müesseseleriyle önemsiz hale gelir.

Picasso 20. yüzyıl estetiğini yeniden tanımlayan fırça darbeleriyle, Sokrates kendisine uzatıldığında erdemli bir hayat uğruna tereddüt etmeden içtiği baldıran zehriyle, Gandi zulme karşı pasif direnişiyle, Mozart müzikal dehasıyla, Yunus Emre tasavvufla beslenen deruni dizeleriyle ve elbette tüm Peygamberler ilahi nefesleriyle maddenin sığlığını mananın derinliğiyle dengeler.

Devrimlerin kıyısında unutulan insan mefhumu

Bu muvazene çabası olanca gücüyle günümüzde de kendini gösteriyor. Kuvvetle muhtemel ki, tüm acısı ve dramıyla Covid-19’un karantina süreci iç dünyamızın kapanmış yollarını temizliyor, tıpkı kirlenmiş dış dünyayı temizlediği gibi.

Bir kez daha idrak ettik ki insan; beden-ruh, madde-mana, rasyonel-irrasyonel ikiliğini elden hiç bırakmayan bir varlık.

Fakat ne yazık ki son 250 yıldır peşi sıra vücut bulan tüm sanayi devrimleri bu ikiliğin hep maddi yönüne vurgu yaptı. İnsan mefhumu ya üretici ya da tüketici sınıfı olarak adlandırıldı. Yetmedi, tüketiciler kendi içinde, üreticiler kendi içinde segmente edildi. Kapitalizm o’nu kar maksimizasyonu için basit bir araç olarak görmüş ve gölgesini satamadığı ağacı bile kesmişken, sosyalizm o’nu sadece üretim çarkının bir dişlisi olarak görmüştü.

Bunlar yaşanırken O’na yani insana hiç danışılmamıştı..

Endüstri devrimlerinden önce 16. yüzyıl başlarında ortaya atılan Ütopya adasında ideal devlet kurulması fikri, yine insan için medeniyet hezeyanları zincirinin belki ilk halkasıydı. Çünkü ütopyada insanlar yaşamazlar, sadece fonksiyon icra ederler. Yaşamazlar zira hürriyetleri mevcut değildir: mekanik, robotik ve ruhsuzdurlar.

İplik eğirme ve dokumanın makineleşmesiyle başlayan Birinci Sanayi Devrimi 18. Yüzyıl ortalarında Britanya tekstil endüstrinde vücut buldu. Sömürgeciliğin ve ekolojik dengelerin sarsılmasının da fitili buradan ateşlendi. İnsan bu safhada ruhu olmayan mekanik bir kol ve kastan başka neydi ki?

 

 

1870 ile 1930 arasındaki dönemde, elektriğin dönüştürücü gücüyle yeni bir teknoloji dalgası başladı. Radyo, televizyon, elektrikli aydınlatma bu gücün ilk ürünleriydi. Bu güç; içten yanmalı motor, otomobil ve uçak üretimine imkan tanıdı ve yeni montaj hatları kuruldu. İşte bu sesini duyduğumz İkinci Sanayi Devrimi'ydi. İnsan burada da madden mesafe alırken ruhen görmezlikten geliniyordu. Oysa görmezlikten gelinmek ve farkedilmemek insan için bir tür tecritti. Ve tecrit ziyadesiyle zalimane bir işkenceydi.

1950'li yıllarda, bilişim kuramı ve dijital programlamada devrim niteliğinde gelişmeler oldu. Enformasyonu dijital mecrada depolama, işleme ve aktarma imkanı hemen her sektörü yeniden şekillendirdi ve milyarlarca insanın çalışma hayatı ile sosyal yaşamı radikal bir değişime uğradı. Üçüncü Sanayi Devrimi bu idi ve insan mefhumu burada da robotlaştırılma muamelesiyle karşı karşıya kaldı.

Sanayi 4.0 kavramı ise 2011’den beri bilinen, Davos 2016’da lansmanı yapılan ve malum Coronavirüs pandemisiyle meşruiyetini ilan eden bir olgu. Nesnelerin İnterneti, Blok Zincir, Yapay Zeka, Büyük Veri, Biyoteknoloji, Nöroteknoloji, Sanal ve Artırılmış Gerçeklikler gibi uzun süredir duyduğumuz kavramlar her birimizin gündelik hayatının bir parçası olacak.

Geride kalan üç devrimin hiçe saydığı "insan mefhumunu" ancak bu kez merkeze alarak ilerlemeyi ideal bir yörüngeye oturtabiliriz.

 

 

Yeni İnsan Çağı'nı idrak etmek: ikili içgörü

Evlerine hapsolan, maddi ihtiyaçlarının büyük kısmı evine-ayağına getirilen, haberleşme ve iletişimde sanal dünyanın nimetlerinden sonuna kadar istifade eden insan… Karantina sürecinde bile bolluk dönemini yaşayan, muhtelif mecralardan evrene sesini duyuran bu varlık neyi arıyor? Bedensel ve maddi ihtiyaçlarını gidermekte zorlanmayan bizler ruhumuza iyi gelecek şeylerin hasretiyle yanıp tutuşuyoruz. Yapılan araştırmalarda bu süreçte en fazla hasreti çekilen fenomen, dışarıda arkadaşlarla ruberu-yüzyüze vakit geçirebilmek. Halbuki arkadaşlarıyla video-konferansla, telekonferansla veya farklı sosyal medya mecraları vasıtasıyla zaten görüşen insanın asıl arzusu ve özlemi neye?

Bizler, her türlü sistemleştirme teşebbüsüne karşı direniriz. İnsanlar kendilerini sayısal verilerden ibaret gören, nicel, genel geçer ve klişe sosyolojik araştırma çalışmalarına hep mesafeli yaklaşır. Kimse ortalama bir yurttaş olmayı arzu etmez, averajdan kaçmak ve müstakil bir şahsiyet olarak var olmayı arzular. Tüketici ürünlerinin kişiselleştirilme çalışmaları da bu realiteden beslenmektedir.

Evet, insan ruhunu tatmin etmek, mutmain olmak istemektedir ve bu durum fert-kitle ikiliğinin bir tezahürüdür. Bu ikiliği çözebilmek, maddi ihtiyaçların giderilmesinin çok ötesinde ve derininde hakiki bir içgörü ister. İnsanın ruhu, kitlenin ise sadece ihtiyaçları vardır. İstikbal bu esas ikili iç görüyü keşfedebilenlerindir.

İnsan çağını idrak etmek ve insanı anlamak..

Yazımızı, insanın anlam arayışını konu eden en nadide edebi eserlerden ‘Olağanüstü Bir Gece’nin mimarı Stefan Zweig’ın sözüyle bitirelim; ‘’Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan, bütün insanları anlamış demektir’’.

İnsanın kendini araması.. İzini sürmeye değmez mi?

Ahmet GÜLER, AGS Global Kurucu Ortak

Flash Haber'de İşin Seyri'ne Konuk Olduk

25 Eylül 2023 | BASINDA AGS

Gençlik: Algılar ve Ötesi

02 Aralık 2020 | BLOG

TVNET "Makroskop" Programına Konuk Olduk

30 Mayıs 2020 | BASINDA AGS

17. MÜSİAD Expo'da Yerimizi Aldık

25 Kasım 2018 | BÜLTEN

İş Dünyası ABD'ye Güvenmiyor

06 Şubat 2018 | BÜLTEN

AGS Global, TÜAD Ailesine Katıldı

01 Aralık 2017 | BÜLTEN

Bir Öykü.. AGS Global

05 Ekim 2011 | BLOG

Hedefe ulaşmanız için sizinle çalışmaya hazırız